Orada olduğunu ispatlayacak şeyler yapma. Varlığı ispatlanabilir hayat bana ait
çünkü ben göze batıyorum. Çok farklı değilim eğer kivi yiyememeyi fark
saymazsak. Ya da az önce sineğin birini camlar-kapılar kapalıyken yıllar önce
bozulmuş olan bi spreyle öldürme girişimimin beni zehirlemesine sebep olan
aptallığımı fark saymazsak. Hatta; hayatımdan çıkan insanları değil de çıkarmam
gereken insanları düşünmem fark değilse, ben pek de farklı değilim. Bazen de
çıkarmamam gerekenleri düşünüyorum. Bu o kadar da fark sayılmaz bence. 70 yıl
yaşamış dedeler filmlerde hep hayatlarından çıkan kadınları anlatmıyor mu?
Adamlar film olmuş, bu benim farkım olamaz.
*
Bazen pişmanlık bana yürümek gibi
geliyor.
Hiçbir zaman istediğim yere gidemedim. Bu
yüzden yürümek gereksizdi. Pişmanlık gibi.. Yani hür iradenle yaptığın şeylerin
özrünü yüklediğin şeydir pişmanlık. Bir duygu ya da his değil ki..
Yani bana orada olduğunu ispatlama. Çünkü
biliyorum. Orada olmadığında bile biliyorum ki oradaydın. Ceketini çıkarıp
astığında içindeki sıcak havanın hala var olması gibi. Ya da her şeyi
tekrarlamaktan zevk alan bir arkadaşının aylar sonra sana benden bahsetmesi
gibi. İspata ihtiyacın yok, sen matematik değilsin. O kadar karmaşık olamaz
matematik. Sende bi sonsuzluk yok ama matematikte var işte. Bunlar benim
ispatım.
*
Hala her yer sinek ilacı kokuyor.
*
Kim olursa olsun senin yanında hep fazla
olacaksın. Sen benim gitme kararımı aldın. Sarıldığında başını koyduğun boyun
payımı aldın. Üzülme katsayımı, arkada bırakılmışlık hissimi ve eksikliklerimi
aldın. Şimdi kime tam gelebilirsin ki? Vücudunun %75i su değil artık, benim.
Bu, özgüven dolu bir savunuş değil. Yüzdelik dilim verirsem ciddi görünürüm
diye düşündüm sadece.
*
Kuralları bilmiyorum ama kural olmayanlar
açık. Herkes mutlu olacak diyen yok mesela. Üşengeç olduğumdan kuralları değil
olmayanları ezberledim. Çok daha kısa bir liste. Zaten insanlar kuralları
biliyor ama anlamıyorlar.
O zaman sırtlarına kusmak nasıl güzel olurdu
diye düşünüyorum. Sırtlarına erişemeyecekler çünkü, erişebilecek insanlara
güvenmek zorunda kalacaklar.
*
Bazen adın hiç geçmese de çokça geçiyor bir
cümlede. Demek istediğim, sanki cümleyi bir şair dile dökmese ve heykel olsa o,
canlansa sen olacakmışsın gibi.
*
Benim bildiğim tek bir kural var. Tamam, bunu
bilmekle gurur duymuyorum ama zorlasam boyum uzamış gibi hissedebilirim: Zaten
evde olan bir insan eve dönemez. Yani anahtarın yoksa kapıyı çal. Lütfen
demeyeceğim, emir verdiğim için değil, tuzu uzatmanı istemediğim için. Bu basit
bir şey değil, bu isteyebileceğim bir şey de değil. Eğer istersen yapabileceğin
bir şey. Yani sonunda "lütfen" olması biraz saçma gibi geldi. Kaba
biri değilim.
*
Arada bir denizden bahsediyorlar, denizin
kokusundan, denizin renginden, martıların salaklığından, martıların hürlüğünden...
Bence ekmek ya da simit onlarda hürlük bırakmamış. Bazen onlara katılıyorum;
salak olabiliyorlar.
*
Annemin sakızı güzel çiğneyebilmesini
kıskanıyorum. Bazen ben bunu denerken, denemeye odaklanmışken insanlar karşıma
geçip konuşuyor. Sevdikleri kadını anlatıyorlar, yattıkları adamı anlatıyorlar.
Anlatmasınlar! Sanki kuralları bilmediğimi farkındalar gibi. İçten çökertilmeye
hazır bi kale gibi duruyormuşum dışarıdan da haberim yokmuş gibi.
"Çökertilmek" yerine
"fethedilmek" desem daha doğru olacaktı diye düşünüp silemiyorum.
Çünkü bi nevi pişmanlık gibi ve pişmanlık bir bahane.
*
Bana ait olmaktan çok emanet edilmişsin gibi
davranman gerekmezdi. Ben kırmazdım çünkü, çizmezdim ekranını. Sadece merak
eder ve iki üç tuşa basardım. Ya da kapağını ufacık açıp göremeyeceğime emin
olsam da o merakımı gidereceğine inanırdım. Tadına bakılacaksa kremanı serçe
parmağımın ucuyla bozar sonra düzeltmek amacıyla birazcık deforme edebilirdim.
Ama acıtmazdı. Kızaran benim yüzüm olurdu.
*
Bütün bunlar aslında çift taraflı ama sanırım
sen figüran gibi görüyorsun kendini. O yüzden de "figüranlar doğaçlama
yapamaz ki" deyip benim her şeyime önceden planlanmış ve eline verilen
kağıtta yazılı şekilde cevap veriyorsun. Ama odaklanman gereken konu, sahnede olmadığımız.
Kendime güvenim ojelerim gibi, düzensiz ama
çok. Bunun ne demek olduğunu ben de bilmiyorum. Ama sahnede olsam korkmazdım.
Anlatmak istediğim buydu. Sahnede olmadığımız için korkuyorum.
Bazen düşünüyorum acaba korkmayayım diye mi
sahnede gibi davranıyorsun? Ama öyle davrandığında ben kırılmış tarafın olmaya
daha da meyilli hale geliyorum. Korkunun, üzülmekten daha acıtıcı bir şey
olduğu kararına saygı duyarım. Kaybetme tutkuna, benim sevdiğim şeyleri
başkalarının sevmesine izin vermene, benim sayemde hep fazla olmana, bana
küfretmene, sigara yakmana, başkaları yanındayken ağlamamana, sadece bi cümle
olmana ya da her yerin hala sinek ilacı kokmasına saygı duyarım. Bütün
saygısızlığım, yüzüne tükürdüğüm her sıkıcı dakikam ve yarım bırakmama kuralıma
sadık kalmak için sonuna kadar okuduğum uyku getirici kitaplar olabilir. Ya da
senin sadece sen gibi davranmaman olabilir.
*
İnsan sinek ilacından ölmez değil mi?
Googledan araştırayım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder