“İnsan ölürken tam 21 gram kaybeder. Herkes. 21 grama ne sığdırabilirsin? 5 tane bozukluk, bir sinekkuşu, bir bar çikolata. Kaç hayat yaşar, kaç kez ölürüz?”

7.1.13

Orada olduğunu ispatlayacak şeyler yapma. Varlığı ispatlanabilir hayat bana ait çünkü ben göze batıyorum. Çok farklı değilim eğer kivi yiyememeyi fark saymazsak. Ya da az önce sineğin birini camlar-kapılar kapalıyken yıllar önce bozulmuş olan bi spreyle öldürme girişimimin beni zehirlemesine sebep olan aptallığımı fark saymazsak. Hatta; hayatımdan çıkan insanları değil de çıkarmam gereken insanları düşünmem fark değilse, ben pek de farklı değilim. Bazen de çıkarmamam gerekenleri düşünüyorum. Bu o kadar da fark sayılmaz bence. 70 yıl yaşamış dedeler filmlerde hep hayatlarından çıkan kadınları anlatmıyor mu? Adamlar film olmuş, bu benim farkım olamaz.
 * Bazen pişmanlık bana yürümek gibi geliyor.  Hiçbir zaman istediğim yere gidemedim. Bu yüzden yürümek gereksizdi. Pişmanlık gibi.. Yani hür iradenle yaptığın şeylerin özrünü yüklediğin şeydir pişmanlık. Bir duygu ya da his değil ki.. Yani bana orada olduğunu ispatlama. Çünkü biliyorum. Orada olmadığında bile biliyorum ki oradaydın. Ceketini çıkarıp astığında içindeki sıcak havanın hala var olması gibi. Ya da her şeyi tekrarlamaktan zevk alan bir arkadaşının aylar sonra sana benden bahsetmesi gibi. İspata ihtiyacın yok, sen matematik değilsin. O kadar karmaşık olamaz matematik. Sende bi sonsuzluk yok ama matematikte var işte. Bunlar benim ispatım. * Hala her yer sinek ilacı kokuyor. * Kim olursa olsun senin yanında hep fazla olacaksın. Sen benim gitme kararımı aldın. Sarıldığında başını koyduğun boyun payımı aldın. Üzülme katsayımı, arkada bırakılmışlık hissimi ve eksikliklerimi aldın. Şimdi kime tam gelebilirsin ki? Vücudunun %75i su değil artık, benim. Bu, özgüven dolu bir savunuş değil. Yüzdelik dilim verirsem ciddi görünürüm diye düşündüm sadece. * Kuralları bilmiyorum ama kural olmayanlar açık. Herkes mutlu olacak diyen yok mesela. Üşengeç olduğumdan kuralları değil olmayanları ezberledim. Çok daha kısa bir liste. Zaten insanlar kuralları biliyor ama anlamıyorlar. O zaman sırtlarına kusmak nasıl güzel olurdu diye düşünüyorum. Sırtlarına erişemeyecekler çünkü, erişebilecek insanlara güvenmek zorunda kalacaklar.  * Bazen adın hiç geçmese de çokça geçiyor bir cümlede. Demek istediğim, sanki cümleyi bir şair dile dökmese ve heykel olsa o, canlansa sen olacakmışsın gibi. * Benim bildiğim tek bir kural var. Tamam, bunu bilmekle gurur duymuyorum ama zorlasam boyum uzamış gibi hissedebilirim: Zaten evde olan bir insan eve dönemez. Yani anahtarın yoksa kapıyı çal. Lütfen demeyeceğim, emir verdiğim için değil, tuzu uzatmanı istemediğim için. Bu basit bir şey değil, bu isteyebileceğim bir şey de değil. Eğer istersen yapabileceğin bir şey. Yani sonunda "lütfen" olması biraz saçma gibi geldi. Kaba biri değilim. * Arada bir denizden bahsediyorlar, denizin kokusundan, denizin renginden, martıların salaklığından, martıların hürlüğünden... Bence ekmek ya da simit onlarda hürlük bırakmamış. Bazen onlara katılıyorum; salak olabiliyorlar. * Annemin sakızı güzel çiğneyebilmesini kıskanıyorum. Bazen ben bunu denerken, denemeye odaklanmışken insanlar karşıma geçip konuşuyor. Sevdikleri kadını anlatıyorlar, yattıkları adamı anlatıyorlar. Anlatmasınlar! Sanki kuralları bilmediğimi farkındalar gibi. İçten çökertilmeye hazır bi kale gibi duruyormuşum dışarıdan da haberim yokmuş gibi. "Çökertilmek" yerine "fethedilmek" desem daha doğru olacaktı diye düşünüp silemiyorum. Çünkü bi nevi pişmanlık gibi ve pişmanlık bir bahane. * Bana ait olmaktan çok emanet edilmişsin gibi davranman gerekmezdi. Ben kırmazdım çünkü, çizmezdim ekranını. Sadece merak eder ve iki üç tuşa basardım. Ya da kapağını ufacık açıp göremeyeceğime emin olsam da o merakımı gidereceğine inanırdım. Tadına bakılacaksa kremanı serçe parmağımın ucuyla bozar sonra düzeltmek amacıyla birazcık deforme edebilirdim. Ama acıtmazdı. Kızaran benim yüzüm olurdu. * Bütün bunlar aslında çift taraflı ama sanırım sen figüran gibi görüyorsun kendini. O yüzden de "figüranlar doğaçlama yapamaz ki" deyip benim her şeyime önceden planlanmış ve eline verilen kağıtta yazılı şekilde cevap veriyorsun. Ama odaklanman gereken konu, sahnede olmadığımız.  Kendime güvenim ojelerim gibi, düzensiz ama çok. Bunun ne demek olduğunu ben de bilmiyorum. Ama sahnede olsam korkmazdım. Anlatmak istediğim buydu. Sahnede olmadığımız için korkuyorum. Bazen düşünüyorum acaba korkmayayım diye mi sahnede gibi davranıyorsun? Ama öyle davrandığında ben kırılmış tarafın olmaya daha da meyilli hale geliyorum. Korkunun, üzülmekten daha acıtıcı bir şey olduğu kararına saygı duyarım. Kaybetme tutkuna, benim sevdiğim şeyleri başkalarının sevmesine izin vermene, benim sayemde hep fazla olmana, bana küfretmene, sigara yakmana, başkaları yanındayken ağlamamana, sadece bi cümle olmana ya da her yerin hala sinek ilacı kokmasına saygı duyarım. Bütün saygısızlığım, yüzüne tükürdüğüm her sıkıcı dakikam ve yarım bırakmama kuralıma sadık kalmak için sonuna kadar okuduğum uyku getirici kitaplar olabilir. Ya da senin sadece sen gibi davranmaman olabilir.  * İnsan sinek ilacından ölmez değil mi? Googledan araştırayım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder