“İnsan ölürken tam 21 gram kaybeder. Herkes. 21 grama ne sığdırabilirsin? 5 tane bozukluk, bir sinekkuşu, bir bar çikolata. Kaç hayat yaşar, kaç kez ölürüz?”

27.5.13

yanlış yolun karanlığından 
ateşli sözlerimle kandırıp
düşmüş ruhunu kurtardığım zaman,
derin bir azap duyarak
seni saran ayıbı 
pişmanlık içinde lanetledin, 
unutkan vicdanını anılarınla cezalandırmak için,
benden önce olanları 
bir bir bana anlatırken.
unutkan vicdanını anılarınla cezalandırmak için, 
benden önce olanları
bir bir bana anlatırken,
birdenbire yüzünü ellerinle kapadın;
ruhundaki isyan sonunda 
utançla, dehşetle sarsılarak 
gözyaşlarına boğuldun...

N.A. Nekrasov
hava soğuk değil
yağmurlu da
değil
sıcak da..
hava sadece azottan
aslında.
böyle bir havada istifa etmiştim hayattan.

ve başlamıştım
herhangi
bir kamu binasında
ölmeye.
Ve İzmir'i kokladı kadın
Rakıdan lan bu şehir, dedi.

21.5.13

gittiğine değil gelmeyeceğine acıyor göğsüm.

belki Efe yerine yalnızca güneş doğar.
ilk başta "beni sevmediği halde sevmeyi marifet sayıyordu" yazmıştım. karalama bir kağıda. otobüsün en arka sağ koltuğunda.
sonra. bir şey oldu. anlıktı.
kendime acımaktan, kendimi küçük görmekten bir anlık vazgeçtim.
öyle ki yazdığımın üzerini çizip "beni sevdiği halde sevmemeyi marifet sayıyordu" yazdım.
eve geldiğimde, hatta evi bırakın son "u" harifini yazdığımda bütün o cesaret (!) söndü.
karalama kağıdında kim tarafından olduğu belli olmayan kargaburga harflerle yazılmış anlık cesaretimden utandım.
çünkü bu ben değildim. fark ettim. otobüsün en arka sağ koltuğunda.
ben hep korkaktım. gitmesin diye korktum. sevmekten vazgeçmesin diye korktum. sevişmeyi bırakmasın diye korktum.
fark ettim ki bunların hiçbirini benim için yaşamamış biri için korkup durdum.
ecele faydası dokunmamış korkunun bana da bir faydası olmadı ki otobüsün en arka sağ koltuğunda oturup bunları düşünüyordum.
bu düşünceden de kurtulmam gerektiğini düşündüm. hala aynı koltuktaydım, yerimden bir milim kıpırdamamıştım; kimse yerinden bir milim kıpırdamamıştı aslında ama otobüs metrelerce ilerlemişti.böyle şeyler düşünmeye başladım.
hiçbir zaman bilemeyeceğime karar verdim. neyi marifet sayıp saymadığı önemli değildi. asıl durum neydi?
oturduğum koltuğun gerisinde hiçbir şey kalmamıştı. orada bitiriyordum dünyayı.

19.5.13

değil'im

nereye ait ya da nereye değilim bilmiyorum.
istatistiksel bir rapor çıkarsalar çoğunuza ve çoğunuzun olduğu yerlere değil'im.
ben buraya olamadıklarınızı satın almaya geldim. kazanamadıklarınızı mülkiyet edinmeye. gülümsemelerinizi öğle yemeğinde yemeğe. akşamüzerlerinizi sarıya boyayıp, gözünüze güneşi sokmaya geldim.
merhabalarınıza dahil değil'im.
sigaranızı içen ibne rüzgarım.
baş ağrıtan nemli, ıslak lodosum.
ahmak ıslatan yağmurum.
ahmak değil'im.
siz ve ben. birbirimizi asla anlayamayız.
siz alageyikseniz ben devim. siz güvercinseniz ben aladoğanım.
alaca edilmiş yalnızlıklarınız değil'im.
ben buraya dumanından her zevk aldığınız sigara olmaya geldim. çocukluğunuzu korkutacak iki parlak göz olmaya, karanlıkta. çıplaklığınızı hatırlatmaya. kaç kuşaktır böyle sefilsiniz diye sorgulamaya geldim.
ben bedenimden ibaret değil'im.
buraya itirazlarınızı sustuğunuz zamanların üzerine işemeye geldim. içtiğininiz rakıya değer biçmeye. batırdığınız dolunayı ilaçlarım niyetine yutmaya geldim.
hoşça kalmalarınıza dahil değil'im.
ben değil'im.
"o rakıyı dolaptan çıkartma.
asla ilk kadehi fondip yapma.
eline telefonu alıp eski mesajları yeniden okuma.
ikinci ufağı açma.
duvarlara, tavana anlamsız ve hissiz bakıp dalma.

hissizleşme.
sigarayı süngerine kadar çekip parmaklarını sarartma.
dolaptan yiyecek bir şeylerle o masayı süsleme.
yalnızlığın nasıl bir his olduğunu mutfakta durup asla düşünme.
yeni bir paket sigara açma.
eline o kalemi alma.
yazma.
yapma."

antidepresanlar ve peygamberler

bir kadın düştü ellerinden yere
ağlamasaydı
undan ufak olmazdı

bir kadın düştü
ellerinden
yere
ilk
sağ omzu çarptı
betona
dökülmüş tütün kokuyordu
dumanından iz yoktu

bir kadın düştü yere
ellerinden
olmamış şairler gibi
yerçekimine küfrederdi
utanmasaydı

utanmasaydı
düşmeye yasak getirirdi kadın
düştüğü ellere yasak
yerlere yasak
kadınlara yasak
getirirdi
yine de
düşerdi kadın
yasaklı her yere
yasaklı ellerinden

bir kadının
gözyaşları
düştü yere
eller mahkumdu bu kez
sağ omzu undan ufak
zifir karanlıkta
yarasa gözleri gibi
kömür karası
iki nokta
matlaştı üzerinde kıyafetinin
gerisi geldi yüzlerce yarasa gözü gibi
karası kömür

bir
kadın
düştü
yere
ellerinden
yarasalardan
korkmasaydı
ağlamazdı

bir
el
kadından
düştü
yere
ancak
bu
kadar
düşebilirdi
bir
el

17.5.13

yazabilmek için her şeyimi kaybetmeyi bekliyorum.
uzunca bir süre başıma çok kötü bir şey gelmesi için totemler yaptım.
gülümseyerek totem yaptım. klişelerin ayakta kaldığı bir dünyada "zıtlıklar birbirini çeker" kanununun doğru olma ihtimali olsa dahi denemeye değerdi.
nitekim doğruymuş. gözüme kirpik kaçtı ve gözlerim yaşardı.
gülümseme, gözyaşlarını çekti. ve klişeler yine kazandı.
kazanan hep klişeler.
katil hep uşak..

16.5.13

toz.

"birdenbire olup bitiveriyor. kabus da rüya da aynı. ikisi de geçiyor."

anyway..
çocukluğum, yağmurun her zaman her şeyi temizleyebileceğine inanarak geçti. bunda babamın iyimserliği büyük rol oynuyordu muhtemelen.
ilk elektrik kesilmesi ve zifir karanlıkta kalma deneyimim babamı, bozuk bir firitözün üzerine eğilmiş tamir ederken izlediğim bir anda gerçekleşmişti.
(aslında karanlık olduğu için görmedim yalnızca böyle olduğunu hayal ediyorum ama) babam bana doğru döndü ve "korkma" dedi. sonrasında kahramanca bir "ben burdayım" beklesem de (ki o yaşlarda böyle bir şey bekleyip beklemediğimi bilmiyorum) bir süre daha duraklayıp "her zaman birileri gelir" diye ekledi.
hayatımın dibe vurduğum anlarından birinde, bunu yazmaya koyulduğum bir gece elektrikler kesildi. kapının olduğu yere doğru dönüp içeri girecek olan kişiyi beklemeye başladım. içeriye girmesini istediğim adam bulunduğum şehirde bile değildi.
o gece ve ondan sonraki geceler kendimle her zaman sesli konuştum ve "birileri mutlaka gelir" dedim.
bu mottoyu öğrendiğim günlerde yağmurun her şeyi temizleyeceğini düşünürdüm. "bereket yağıyor" derlerdi ya..
aslında yağmur tam olarak, su buharının toz zerreleri etrafında yoğunlaşması sonucu ağırlaşması ve yeryüzüne inmesi sonucu oluşur. bilimsel konuşmak, her zaman kendimi ciddiye almama ve sizin de bunu yapmanıza yaramıştır..
eğer ortada bir toz varsa, bu kirlilik demektir. yani her damlada toz olması ve milyonlarca damla olması.... yağmuru benim gözümde çok başka bir şeye dönüştürmüştü.
sonra bir gün, bir adam beni öptü. ve tozdan görünmeyen bir cama kalp atışları çizdi.
toz, sizin için baştan beri tozken benim için 2 defa karakter değiştirdi.
o an dedim ki, bir daha asla bu kadar mutlu olamayacağım.








ve haklıydım.
acıktığımı bile anlayamayacak haldeyim.
uyumalıyım. ama olmuyor.

7.5.13

Hayatım benim bile değil.
Çünkü hayatım 2 sene öncesi O'ydu.
O gidince hayat da gitti.
O geri geldi. Hayat gelmedi.
Çünkü gitti.
Onu çok fazla seviyorum diye hayat da onunla gitti. Ama sorun değil. Çünkü o geri geldi.
İkisinden biri illa ki geri gelmeliydi.
İkisinin de anlamı aynı.
İkisi aynı anda olunca "hayat dolu" oluyordum. İkisi gidince ölü.
Birinden biri gelince de
Nefes alabiliyorum.

2.5.13

Sabah olacak.
Göz göre göre sevişeceğiz.
Sevişmek için geleceksin. Seviştik diye gideceksin.
Göz göre göre.
Eyvallah.
Ancak ben gerçeğe değer vermiyorum. Bu yüzden sana hiç yalan söylemeyeceğim.
Seni aklıma düşüren yerçekimine lanet olsun.
Çok güzel gamzelerin.

1.5.13

Bugün çarşamba.
Dünden hiçbir farkım yok. Bunu aynada yaptığım ufak gözlemlerden biliyorum.
Aynı tişört, aynı dağınık saçlar, aynı boş bakışlar..
Aynı sandalyede geçiriyorum çarşambayı, salı olduğu gibi..
Sanki dün de çarşambaydı ve ondan önceki gün de ve daha önceki gün de.. Tek fark bu sabah evin tek bir penceresini açtım ve bütün kapıları da. Araba sesleri için..
Belki de istediğim gibi hiçbir yere gidiyorlardır diye.