“İnsan ölürken tam 21 gram kaybeder. Herkes. 21 grama ne sığdırabilirsin? 5 tane bozukluk, bir sinekkuşu, bir bar çikolata. Kaç hayat yaşar, kaç kez ölürüz?”

7.1.13

İşemeyi, güneye sağsalim varmış kuşların tüylerindeki huzur gibi görüyorum.
Anyway..
Yazdığım herkesi kelimelere ve hecelere böldüğümü fark ettiğim yaşta biraz durup dinlenmiştim. Sonra serin bir beton gelip bana çarptı. Özür diledi. Birbirimizi bir daha hiç görmedik.
Yüzümün buton buton olduğu yaşlardı. "Kelimelere bölününce canınız acıdı mı?" diye sordum, cevap vermediler.
17 Kasımda bi aktarın önünde beklerken, dükkanın ışığıyla aynı anda titreşti gölgem. Seviştiler ve çıplaklıklarından üşüdüler. Amca, beni yatağa atan herifin yaşlı komşusu gibi hiçbir şey duymadı. Ben gördüm.
Birileri yanıma geldiğinde kahve ve leblebi kokuyordum. Müzik zevki olan bi mekana oturduğumuzu sandık ama hiçbir şey çalmadı. Oysa ahşap masalar çok jazzdı.
Sigara dumanının havada asılı kalmaya tenezzül etmediği bi esintide; yanımdaki, sohbetin en girift yerini de alarak gitti. Ama ben bin kaybedenden artakalan masaya yalnızlık bırakmadım o gece.
Bildiğim tek entellektüel kelimenin "minimalist" olduğu bir çağ da atlattım.
İçinde ne olduğunu hatırlamadığım bir bardağın masada bıraktığı izler gibi anılarım. Orada görmek istemediğimde, mutfak bezinin elde bıraktığı kokuyla takas edebildiğim.
Seksi, sadece seksi olduğu için yaptığım zaman Tezer'in dediği gibi yalnızca yatarken sadık olduğum bedenler olacak. Bu bile fazla onlara!
İtiraf edelim; herkes kurtlar doysun, kuzular ölmesin istiyor. 
Kendime bakıp gördüğüm kusurlar.. Burun delikleri neden var ki? Tek bir yerden nefes almayı bile beceremeyeceğine inanılan insana aşık olma sorumluluğunu neden vermişler?
Grotesk bir yaşam sahası.
Yazmaya başlamamın tek sebebi bir şeyi açıklığa  kavuşturmaktı, hala başaramadım. Ellerimi her gün gördüğümü fark ettim, vücudumu, çoraplarım olmadığında ayak parmaklarımı.. Ama yüzüm hep başkasına ait.
Alt metinde kıkırtılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder