“İnsan ölürken tam 21 gram kaybeder. Herkes. 21 grama ne sığdırabilirsin? 5 tane bozukluk, bir sinekkuşu, bir bar çikolata. Kaç hayat yaşar, kaç kez ölürüz?”

13.6.13

hiçbir ses çıkmadığında çıkan tizlerce "çıt" anısına

"her şeyi iyice temizleyip unuttu, gerçekten.."

umarsızlığın götürdüğü sev-e/ile-bilme eyleminin arkasından su döktü kadın. böyle öğrenmişti çocuklukevinde uğurladıklarından.
yanındaki adamın 'aslında sevdiği kadını düşünen' zihni ayrı bir beden olmuş ve masalarında onlarla oturuyordu. zifiri, yapış yapış bir soğukla beraber.
adamın, hâlâ kendisini tek vücut hissettiğini düşünmelerine sebep olan gözlükleri vardı. kadın, gözlerine olabildiğince az baktı. rol yapabilen gözlük çerçeveleri onu şaşırtmadı.
bunun yerine elinde olanlara yavaşça göz gezdirdi. kaşlarına baskı yapan sabah kasvetini, mor-mavi meyhane ışıklarını düşündürerek üstünden atmasını sağlayan akşamüstü karanlığı ve çakmak gazı kadar şeffaf düşünceli, ayaklarını uzatsa bakışlarındaki anlama değebilecek kadar yakın/masada-karşısında oturan en yakın arkadaşı olan kadın vardı elinde.
ikisinin de o an içinde bulunduğu durumdan onu kurtaramayacağını düşünüp çaydan çok oksijenle dolu olan bardağa yöneltti bakışlarını kadın. yanındaki adamın 'çok güzel, dudakların' deyişini hatırlayıp hafifçe gülümseyerek bir yudum aldı çayından. daha çaya ulaşamadan, bir an için çenesinden bir damla oksijen aktı sandı. elini, çenesini silmek için götürürken akşam üstü karanlığını ve şeffaf düşünceli kadını yere düşürdü. üzerlerine düşünmedi.

adamın, okşadığı baldırı ağlamak istedi ama bahanesi yoktu.
kadının baldırı gözyaşı kovalarken, adamın sol kolu altında inip kalkan sağ göğsü dikkatini şeffaf düşünceli diğer kadına yöneltti.

diğer kadın;
gerek kalmadığı halde orada duran öğleden sonra güneşleri gibiydi. bazı günler bir öğününü sadece sigara dumanı yapar ve doyardı. o gün kalçalarına oturmuş bir öküzden yakınır gibiydi. o da adam gibi, masada 3 kişi oturduklarını düşünüyordu. sadece bu konuda yanılıyordu.

anımsama olmayacak kadar yakın bir zamandaki konuşmalarını düşündü kadın. gece yarısı ya da sabah vakti gidilse de her filmde duyulacak bir cevap vermişti diğer kadına.
-senin adına mutluyum.
-en azından birimiz mutlu.

mutluluğu uzun zamandır sadece kelime olarak hayatlarına sokan bu iki kadın, ölü doğan gülümsemelerini yalnızca birbirleri için sır olarak saklıyorlardı.
yine de kadının son zamanlarda farkına vardığı bir şey vardı. yanındaki adam sırlarını biliyordu. yalnızca 'aslında sevdiği kadın' için sır olarak saklıyordu.

güneşin kıyısına kadar gidip dalgalarca oturmuşlardı. kilometrelerce dümdüz uzanan başak tarlalarının en saçma yerinde tek başına duran bir ağaç gibiydi adamın zihninin bedeni. kadının ocağına dikilmiş incir ağacı gibi.
kadın incir kokusunu sevdiğini düşündü.

kokular;
otobüste yanına oturan bira köpüğüyle ıslatılmış sigara dumanı.
kitlesel mutfak komedisi sarı bezler.
nescafe içmiş sevgili ağzı.
boşalmış çift.
anıların yerini alan parfüm.
yaşlı evi yalnızlığı.
naftalin yalnızlığı.

"üzerine konuşulmayan üzerine, içmek lazım.."

rakılalım, dedi diğer kadın. civarda bir mutluluk varsa meyhaneden geçiyordur diye düşündü yürürlerken. gece serinliği yazbaşı akşamına aylar kadar geç ya da aylar kadar erken gelmişti. kadınların ikisinin de 'zamanlama' konusundaki obsesif yaklaşımları mide bulandıran bir açlıkla, oburca saatlere saldırmalarına sebep oluyordu.
akrep, onlar için hiçbir zaman merkürle ya da venüsle gelen sevişkenliğin sebebi değildi. yelkovanla işbirliği yapan sinsi zehirli yaratıktan başkası olamazdı.
diğer kadın hep 'zamanlama' derdi. kadın yanındaki adam orday(değil)ken içindeki ateşin dumanını ağzından gökyüzüne üfler ve çakmağı masaya atardı buna karşılık.
rakılmaya layık şarkılar geçiyordu önlerinden araba farları eşliğinde.
şeffaf düşünceli kadının çakmak gazı kadar seferî bir sesi vardı. akdeniz iklimi boyunca gezinip geri gelir, şivelerden nasibini alır, deniz aşırı yolculuklardan kaçınırdı sesi.
kadın, sesin tanıdıklığıyla harmanlanmış esintinin melodisinde yanındaki adamı sevdiğini düşündü. düşünüğü hızla vazgeçti.
kadın sadece diğer kadınlayken söylediklerini kendi de duyardı. o an yanındaki adama her ne dediyse adam, adamın zihni ve diğer kadın dışında yazın sokaklarda her ne oluyorsa onlar duydu, kadın hiç orada yokmuş gibiydi. bundan dolayı kızgındı. orada olmaması gereken beden kendisininki değil adamın zihnininkiydi.
diğer kadın çocuklukevinin yolunda asfaltla sevişen gölgesine dikkat etmezken adam kadını öptü. öptüğünde adamlardan biri öldü. katil dudaklar kurbanı biliyordu. konuşmak istediler ama bahaneleri yoktu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder